Mentörlük veya Akıl Hocalığı Üzerine

yazar:

kategori:

İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.

Arthur Schopenhauer

Mentör ya da akıl hocalığı kelimesi bize aslında edebiyatın günlük hayatımızın içine ne kadar güzel sızdığının nefis bir örneği. “Danışman” anlamına da gelen bu kelime aslında Homeros’un Odysseia destanında “yaşlı ve bilge kişi” için kullandığı bir özel isim.

Tabi bugün artık “yaşlı” kelimesinden ziyade “tecrübeli”yi tercih ediyoruz. Belki bana düşmez ama ben bu tanıma “yol gösteren” kavramını da eklemek istiyorum. “Tecrübeli ve bilge kişi” tanımı bana çok kendi halinde birini anımsatıyor; halbuki bir kişiye akıl hocası diyebilmek için onunla bir iletişimde, etkileşimde olmamız gerektiğini düşünüyorum. Kendi bilgi ve tecrübesini çevresindekilerle veya danışanlarıyla paylaştığı zaman o kişi akıl hocası olur.

Şimdi gelelim akıl hocalığıyla ilgili eğitim sisteminde olması gerektiğini düşündüklerime. Her öğrencinin okulundan, çevresinden veya dışarıdan fark etmeksizin en az bir akıl hocasına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Evet en az bir. Akıl hocası derken bahsettiğim öğrencilerin sadece soru(n)ları olduğunda gidip danışacakları birisi değil, bu çok sığ olurdu. Öğrenciler ile kendi alanlarında ilgilenecek, onları düzenli takip edecek, okul dışındaki gelişmeleri de öğrencileriyle paylaşacak -ve tabii ki kendisi de günceli takip edecek. Onlara sorunların çözümlerini söylemeyecek, kendilerinin bulmasında yardımcı olacak, onlara vakit ayıracak ve sohbet etmekten keyif alacak birinden bahsediyorum.

Öğretmenlik denince ilk akla gelen bilgi/deneyimdir. Ancak bence ilk konu iletişim. Öğrenciyle samimi ve iyi bir iletişim kurabildiğinizde onlarla okul harici konularda da sohbet edebildiğinizde etkili oluyorsunuz. Öğrencilerin yaptıklarından bir şeyler öğrenebileceğinin farkına varmak kolay bir süreç değil. Ben her gün açık zihinlerle, bambaşka ilgi alanlarından insanlarla sohbet edebildiğim için çok şanslıyım. Öğrencilerin çoğu bu alanların uzmanı değiller ancak hepsinin farklı bakış açıları var. Bir öğrenci bir olaya sizin hiç bakmadığınız sosyolojik veya felsefi bir açıdan yaklaştığında size bir şey katar. Öğrenciler öğretmene çok şey katar. Bu işi keyif alarak yaparsanız, mesleğinize saygı duyarsanız; onların gelişimine katkıda bulunmaya çalışırsınız. Dolayısıyla okul çıkışı veya teneffüslerde 3-5 öğrenciyle sohbet etmek size yük gelmez. Benim öğretmenlikteki en büyük motivasyonum benim yapamadıklarımı, bize sunulmayan imkanları öğrencilerime sunmak. Bunun için mesai saati kavramım yok; teneffüslerde, hafta içi okuldan sonra veya hafta sonu bana ulaşmak isteyen herkes ulaşabilir. “Hocam kahveye geldim” diyebilir, “şu konuyu çalışmak istiyorum, beraber bakabilir miyiz?” diyebilir. İnanın öğrencilerle yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki. Sadece okuduğunuz ve sevdiğiniz kitapları önermekle başlayıp 5-10 dakika sohbet etmek bile çok güzel bir başlangıç.